Kocaeli ve Nahcıvan üniversiteleri arasında işbirliği protokolü imzalandı. Rektör Prof. Dr. Baki Komsuoğlu protokolün, KOÜ'yle Türk dünyası üniversiteleri arasında kurulacak köprünün ilk adımı olduğunu söyledi.
Akademik işbirliği protokolü Azerbaycan Nahcıvan Devlet Üniversitesi Rektörü ve Azerbaycan Milletvekili Prof. Dr. İsa Hebipbeyli ve Azerbaycan Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Dr. İbrahim Nebroğlu Yagubov başkanlığındaki bir heyet bugün(6 Nisan 2006)Kocaeli Üniversitesi'ne geldi. Her iki üniversite arasında başta tıp fakülteleri düzeyinde olmak üzere akademik ve bilimsel işbirliğinin temelleri atılmasına öngören protokol, Komsuoğlu ve Hebipbeyli arasında imzalandı.
KOÜ'yle Nahcıvan işbirliği yapıyor
Türk dünyasına açılan kapı Rektör Komsuoğlu, başta sağlık olmak üzere, öğretim üyesi ve öğrenci değişimini öngören protokolün önemine değinerek, "Bu işbirliği Türk dünyasıyla yapılan ilk protokoldür. Akademik alanda gerçekleştireceğimiz birlikte çalışmaları, kültürel alana da taşımak istiyoruz. Haziran 2006'da üniversite olarak biz de Nahcıvan'a gideceğiz. Bu protokolün en önemli ayağını tıp fakülteleri arasındaki bilgi alışverişi oluşturuyor. Oradaki öğrenciler ve öğretim üyeleri bizim üniversitemizden bu alanda yararlanabilecek. 10'arlı ve 15'erli gruplar halinde öğrenciler gelip akademik eğitim görebilecekler" dedi. Komsuoğlu, AB ülkelerindeki 20 üniversiteleriyle işbirliği halinde olduklarını hatırlatarak, "KOÜ, 'Avrupa Üniversiteler Birliği'nin'(EUA) bir üyesidir. Bu açıdan bakıldığında üniversitemiz Türk dünyası üniversiteleri ile batıdakiler arasında bağı kurmada önemli bir noktada bulunuyor" diye konuştu.
'Önemli olan kardeşlik' 4 bin öğrencinin üniversitelerinde eğitim gördüğünü anlatan Nahcıvan Devlet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsa Hebipbeyli ise KOÜ'nün, Avrupa standartlarında bir altyapı ve bilgi birikimine sahip olduğunu gördüklerini ifade etti. Hebipbeyli, "Bu protokolü Türkiye'nin en önemli üniversitelerinden biri olan Kocaeli Üniversitesi'yle gerçekleştirmek bizim için gurur verici. Bu açıdan çok minnettarız. KOÜ'nün parlak bir şekilde geliştiğini görmenin memnuniyeti içindeyiz. Eğitim kalitesi Avrupa düzeyinde olduğu için KOÜ'yü seçtik. Kısa zamanda biz de büyük bir üniversite olmayı hedefliyoruz ve yolda büyük adımlar atıyoruz. Bizde Sovyetler Birliği döneminde mükemmel eğitim görmüş öğretim elemanları bulunuyor. KOÜ'ye bu noktada katkı sunabiliriz. Bunlardan da önemli olan bizim kardeşliğimizdir. Bu imzayla kardeşliğe bir taş daha eklemiş oluyoruz" şeklinde konuştu. Ardından protokol imza törenine geçildi. Törende Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yunus Kishalı, Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Faik Budak da hazır bulundu. Karşılıklı hediye alış verişinden sonra heyet, Umuttepe Yerleşkesi'nde çeşitli incelemelerde bulundu.
Her iki rektör ve protokol törenine katılanlar imza sonrası toplu halde fotoğraf çektirdiler.
KOÜ'lü öğrenciler masa tenisinde birinci oldu. Üniversiteler arası sportif yarışmalara katılan üniversitemiz öğrencileri, Malatya İnönü Üniversitesi'nde 23-26 Mart 2006 tarihlerinde gerçekleştirilen 'masa tenisi' turnuvasında Türkiye birincisi oldu. Kocaeli Üniversitesi öğrencileri, 2005-2006 sezonunda düzenlenen 'Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu' etkinliklerinde başarılı bir grafik çizerek birçok dalda ödüle layık görüldü. Öğrencilerimiz, Mart 2006 ayı boyunca birçok ilde farklı branşlarda ekinliklere katılarak, hünerlerini gösterdiler. Türkiye genelinde gerçekleştirilen ve birçok üniversitenin katıldığı masa tenisi, basketbol, badminton, hentbol, voleybol ve alp disiplini alanlarındaki yarışmalarda önemli başarılara imza atan öğrencilerimiz kupa ve madalyalarla yüzümüzün akı oldular. Oyunlar ve elde edilen başarılar şu şekilde:
Öğrencilerimiz sporda da başarılı
BRANŞ VE NEREDE YAPILDIĞI TARİH KATEGORİSİ ALINAN DERECE
BADMİNTON PAMUKKALE ÜNİV. 17-19 MART A KATEGORİSİ TÜRKİYE 5. DENİZLİ
BASKETBOL (KIZ) YEDİTEPE ÜNİV. 14-18 MART B KATEGORİSİ GRUP 3. İSTANBUL
KAYAK (KIZ-ERKEK) KAFKAS ÜNİV 19-23 MART TÜRKİYE BİRİNCİLİĞİ TÜRKİYE 3. KARS (ALP DİSİPLİNİ)
HENTBOL (ERKEK) KARAELMAS ÜNİV. 21-25 MART B KATEGORİSİ GRUP 4. ZONGULDAK
MASA TENİSİ (KIZ-ERKEK) İNÖNÜ ÜNİV. 23-26 MART TÜRKİYE BİRİNCİLİĞİ TÜRKİYE 1. MALATYA
VOLEYBOL (KIZ-ERKEK) İ.T.Ü 28 MART-01 NİSAN B KATEGORİSİ GRUP 3. (KIZ) İSTANBUL GRUP 3. (ERKEK)
'1.Uluslar arası Kocaeli ve Çevresi Kültür Sempozyumu'nun tanıtım toplantısı bugün (17 Nisan 2006) Kocaeli Üniversitesi Veziroğlu Yerleşkesi'nde yapıldı. Toplantıda konuşan Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yüksel Güney, "Sempozyum, Kocaeli'miz ve yakın çevresindeki halkımızın geçmişten günümüze tüm kültür değerlerini akademik anlamda ele almayı ve yurt içinde yurt dışında tanıtmayı amaçlamaktadır" dedi.
KOÜ, Valilik ve Belediye Kocaeli Üniversitesi, Kocaeli Valiliği ve Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin ortaklaşa düzenleyecekleri sempozyumun tanıtım toplantısına, Kocaeli Vali Yardımcısı İdris Kurtkaya, KOÜ' den Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu, Büyükşehir Belediyesi'nden Gülser Ustaoğlu ve basın mensupları katıldı. Tanıtım toplantısı sırasında katılımcılar, 'bilgi şöleni'(sempozyum) posteri önünde toplu poz verdiler.
119 akademisyen Sempozyuma ABD, Macaristan ve Yunanistan'dan 1'er, Özbekistan, Belçika ve Almanya'dan 2'şer, Azerbaycan ve İngiltere'den 3'er olmak üzere 15, il dışından 70 ve Kocaeli'den 114 akademisyen ve uzman, sözlü ve poster bildiriler sunacak. Toplam 199 akademisyenin bildiri sunacağı sempozyum 20-22 Nisan 2005 tarihleri arasında KOÜ Derbent Uygulama Oteli'nde yapılacak.
Kocaeli kültürü için sempozyum yapılıyor
Yrd. Doç. Dr. Kenan Aydın Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü
1. Ekonomik Yapımız Dış Ticaret Açığı Üretiyor Ülkemizde özellikle 1980'li yıllardan beri ihracata dayalı kalkınma modeli benimsenmiştir. Bu modele uygun olarak ihracatın arttırılması yönünde yoğun çabalar gösterilmektedir. Son yıllarda da her yıl bir önceki yıla göre ihracat artışı gerçekleştirilmekte ve ihracat rekorları kırılmaktadır. Ancak; ihracat rekorları beraberinde ithalat rekorlarını da getirmektedir. İthalattaki artışının daha yüksek olması ise doğallıkla önemli dış ticaret açıklarına neden olmaktadır. Esasında ihracat ve ithalatın toplamından oluşan dış ticaret hacminin yüksek olması kötü bir şey değildir. Hatta finanse edilebildiği sürece ülkenin refahının, kalkınmasının göstergesi olarak kabul edilebilir. Bu nedenle dış ticaret açığının ya da buna bağlı olarak ortaya çıkan cari açığın finansmanı çok önemlidir.
2.Ekonominin Kırılganlığı Devam Etmektedir Ülkemizde 1950'li yıllardan itibaren yaşanan ekonomik krizlere bakıldığında bu krizlerin dış ticaret açıklarına bağlı olarak oluştuğu söylenebilir. Ülkemizde ihracatın ithalatı karşılama oranı % 50'ler seviyesine düştüğünde (Örn:1980, 1993, 2000) çoğu kez ağır sonuçlar doğuran ekonomik krizlerle karşılaşılmıştır. Bu bağlamda cari açık/GSMH oranı da önemli bir gösterge olarak dikkatle izlenmelidir.
Türkiye' de 2005 yılı sonu itibariyle ihracatın ithalatı karşılama oranı henüz %60'ın üzerinde olmasına karşın; dış ticaret açığının yaklaşık 43 milyar dolar, cari açığın 23 milyar dolar ve cari açık/GSMH oranının % 6'yı aşması ekonomide kırılganlığın devam ettiğinin göstergesidir.
Kısa dönemde dış ticaret açığının ya da cari açığın finansmanına olumlu katkı sağlayabilecek ve ekonomik krizleri önleyebilecek bazı gelişmeler bulunmaktadır; Şöyle ki;
" Siyasi istikrar ve yaşanan AB süreci 2005 yılında ülkemize yaklaşık 9 milyar dolar net doğrudan yabancı sermaye girmesini sağlamıştır. Bu rakam önceki yıllara kıyasla çok önemli bir artışı ve seviyeyi göstermektedir.
" Irak'ta yaşanan süreç ve coğrafi yakınlığımız nedeniyle çoğu temel tüketim ürünleri gereksiniminin ülkemizden karşılanmaktadır.
" Diğer taraftan gelişen pazarlar olarak değerlendirilen IMKB yabancı yatırımcıların ilgisini çekmekte ve bugün yaklaşık 50 milyar dolar sıcak para IMKB' ye girmiş bulunmaktadır.
Görüldüğü üzere tüm bunlar konjonktüreldir. Olağanüstü durumlarla karşılaşılması halinde sorunlar yaşanacağı muhakkaktır. Gerek AB sürecinde yaşanabilecek olumsuz gelişmeler gerekse de bizim dışımızda gerçekleşebilecek ve fakat bizi etkileyebilecek önemli olaylar kırılgan ekonomimizde önemli sorunların yaşanmasına neden olabilir.
3.Türkiye Yapısal Bir Dönüşümü Sağlamalıdır Ekonominin kırılganlıktan kurtarılabilmesi için yapısal bir dönüşüme gereksinim bulunmaktadır. Taraf olduğumuz anlaşma ve organizasyonlar ile benimsemiş olduğumuz ekonomik model; içe dönük, kapalı, gümrük duvarlarının arkasına saklanan, korumacı politikaların uygulanmasına uygun değildir. Bu durumda; dış ticaret açığını finanse edilebilir duruma getirebilmek amacıyla; mevcut sektörlerin geliştirilmesi yanında döviz getirebilecek farklı alanlara yönelmek bir zorunluluk arz etmektedir.
4.Yapısal Dönüşüm Sağlayacak Bazı Projeler Krizlerin yapısal bir sorun olmaktan çıkarılabilmesi ve ihracata dayalı kalkınma modelinin sürdürülebilmesi için; turizm gelirlerinin arttırılması, önemli rezervlere sahip olduğumuz bazı değerli madenlerimizden uç ürünler üretilmesi ve yazılım konusunda önemli sayılabilecek bir ihracat gelirine ulaşılabilmesi için büyük bir çaba gösterilmesi gerekmektedir. Tüm bunlar yapısal bir dönüşüm sağlayacak ulusal bir politika ekseninde bütünleşmelidir.
Turizm
Dış ticaret açığının karşılanmasında turizm gelirleri her zaman önemli bir katkı sağlamıştır. 2005 yılı için de 43 milyar dolar olan dış ticaret açığının finansmanında 15 milyar dolarlık turizm gelirleri çok önemli bir katkı sağlamıştır. Ancak, turizm potansiyelinin yeterince değerlendirilemediği de çok açıktır.
Ülkemizin önemli turizm merkezlerinde sezon 4-6 ay arasında değişmektedir. Deniz turizminin dışındaki kültür ve kongre turizmi konusunda potansiyelimizi kullanamadığımız bilinmektedir.
Gerek Antalya gerekse de Bodrum, Marmaris ve Kuşadası gibi turizm beldelerimizde otellerimizin yanında yazlık konutların da büyük ölçüde boş olduğu bir gerçektir. Oysa sadece Antalya'nın bile Kongre ve fuarlar açısından değerlendirilmesi ve otellerle birlikte atıl konutların da turizme kazandırılması büyük bir potansiyeldir.
Madenler ve İşlenmesi
Türkiye'de önemli rezervlere sahip olduğumuz Bor ve Toryum gibi kıymetli madenlerin işlenmesi konusunda ileri bir teknolojiye sahip olunamaması potansiyelimizin tam olarak değerlendirilemediğinin açık kanıtıdır. Şöyle ki; 800 milyon ton ile dünya bor rezervinin % 63' üne sahibiz. Bor uç ürünlerinin olduğu pazarda dönen paranın ise 1 trilyon dolar olduğu tahmin edilmektedir. Bor sadece bizim için değil, tüm dünya için önem arz eden ve geleceğin petrolü olarak değerlendirilebilecek bir madendir. 200'ü alternatifsiz olmak üzere 250'yi aşkın malzemede kullanılmaktadır. Bunların içinde enerji sektörü, tıp, uzay ve havacılık sanayi, elektronik ve bilgisayar, nükleer sanayi, askeri araç ve zırhlı araçlar gibi gelişmiş sanayiler de bulunmaktadır. Bor'dan ileri teknolojik ürünlerin, yani katma değeri fazla uç ürünlerin üretilmesi halinde artık Türkiye'nin cari açık sorunu kalmayabilecektir.
Yazılım Sektörünün Geliştirilmesi Genç bir nüfusa sahip ülkemizde yazılım konusunda ülke çapında ortak bir organizasyonla yapılacak çalışmaların daha etkin ve verimli olacağı kuşkusuzdur. Halen her biri bağımsız bir biçimde çalışan teknopark ve benzeri kuruluş çalışmalarının etkin ve verimli olmadığı kanısındayım. Bu bağlamda Hindistan'ın başarısının bir model olarak alınması çok yerinde olacaktır. Buradaki başarının sırrının ülke çapında yapılan organizasyon ve güç birliği olduğuna inanılmaktadır. Türkiye'de IT sektörünün toplam Pazar büyüklüğü 3 milyar dolar civarında olup, bunun sadece 300 milyon dolarlık kısmı yazılımdır. Bu durumda pazarda yapılacak çok önemli işler bulunmaktadır. Bu çalışmalar hem iç Pazar hem de ihracat odaklı olmalıdır. Hindistan'da 2005-2006 döneminde yazılım sektörü ihracatının yıllık 36 milyar doları aşacağı beklenmektedir. Bir önceki dönemle karşılaştırıldığında bu %28'lik bir artışı ifade etmektedir.
2009-2010 dönemi için ihracatın yıllık 60 milyar doları aşacağı tahmin edilmektedir.
Ülkemizdeki tüm ihracatın bu seviyelerde olduğu dikkate alınırsa; bunun anlamı daha iyi anlaşılacaktır. Türkiye'nin 10-15 milyar dolar dolayında bir yazılım ihracatına sahip olması hiç de zor olmasa gerektir. Bunun için; "ulusal bir seferberliğin yaratılmasının gerekliliğine" inanmaktayım. Bu seferberlikte hükümet, üniversiteler; araştırma kurumları ve tüm teknoparklar, iş dünyası, profesyonel IT uzmanları, yurt içinde ve yurt dışında bu konudaki insan kaynaklarımız bir araya getirilerek acilen bir çalışma grubu oluşturulması gerekmektedir.
'Ekonomik Yapımız Dış Ticaret Açığı Üretiyor'
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri ve Kocaeli Eski Valisi Kemal Nehrozoğlu, Kocaeli Üniversitesi Umuttepe Yerleşkesi'ne gelerek incelemelerde bulundu.
Nehrozoğlu'nu karşılayanlar arasında Kocaeli Valisi Erdal Ata ve eşi Nazan Ata, Rektör Prof. Dr. Baki Komsuoğlu ve eşi Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Yusuf Çağlar ve Yunus Kishalı, İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hülya Yengin, KOÜ Genel Sekreteri Ömer Yalçın, Genel Sekreter Yardımcıları Candan Özmat ve Mahmut Semerci vardı.
Rektör, KOÜ'yü anlattı Dün (17 Nisan 2006) KOÜ'ye gelen Nehrozoğlu, Rektör Prof. Dr. Baki Komsuoğlu'nu makamında ziyaret ederek, üniversite hakkında bilgi aldı. Konuğunu kapıda karşılayan Rektör Komsuoğlu, KOÜ'nün kısa zamanda büyük bir gelişme gösterdiğini, devlet üniversiteleri arasında önemli bir yeri olduğunu söyledi. Komsuoğlu, öğretim elamanı ve öğrenci sayısı bakımından önemli bir potansiyele sahip olduklarını belirttiği ziyarette üniversitenin, Avrupa Üniversiteler Birliği'nin (EUA)bir üyesi olduğunu da hatırlattı. Komsuoğlu, "Avrupa Birliği(AB), Türkiye genelinde eğitim alanında yapacağı taramada 6 üniversiteden biri olarak bizi seçti. Bu açıdan gurur duyuyoruz. Öğrenci değişim programıyla birlikte, yurt dışındaki üniversitelere hem öğretim elemanı hem de öğrenci gönderiyoruz. Onlardan da bizim üniversitemizde eğitim almaya gelen öğrenciler olacak" dedi.
İncelemelerde bulundu Genel Sekreter Nehrozoğlu ise KOÜ'nün, Türkiye'nin başlıca üniversiteleri arasında yer aldığını ifade ederek, Umuttepe'ye ilk defa geldiğini ve modern bir yerleşke görmenin kendisini memnun ettiğini söyledi. Nehrozoğlu, "Tüm kurumlar için önemli olan alt yapının inşa edilmiş olmasıdır. Buradaki altyapı; öğretim üyesi kalitesidir. Bu temelde iyi öğrenciler yetiştirilebilir. Umuttepe'ye hep gelmek istedim. Bu modern yerleşkeyi inşa eden herkesi kutluyorum. Burası hiçbir zaman tamamlanmış olmayacak. Yeni gelişmeler yeni birimlerin oluşmasını da beraberinde getirecektir" diye konuştu. Nehrozoğlu, daha sonra açılışı önümüzdeki günlerde yapılacak KOÜ Kongre ve Kültür Merkezi'ni, ardından da Tıp ve İletişim Fakültelerini gezerek incelemelerde bulundu. Rektör Komsuoğlu, Nehrozoğlu'na günün anısına teşekkür belgesi verdi.
Nehrozoğlu, Umuttepe'deydi
Gizem Gül- Ahmet Kargınoğlu (KOÜHA)- Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin düzenlediği "Yerel Yönetimler ve Medya" konulu panel bugün gerçekleşti. Panele Düzce Valisi Halil Nimetoğlu ve beraberindeki medya temsilcileri katıldı.
Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde düzenlenen, Düzce Valisi Halil Nimetoğlu'nun başkanlığını yaptığı panel iki oturumda yapıldı. Panele, Düzce Basın Birliği Başkanı İhsan Çetin, Radyo Türk Dünyası Sahibi Fethi Fethi, Gelişim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Metin Paksoy, Düzce TV Haber Koordinatörü ve NTV Muhabiri Levent Öztürk, Düzce Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Erol Taylan, Öğüt Radyo Sahibi Sinan Karataş, Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Volkan Yüksel, Türk Basın Birliği Kocaeli Şube Başkanı Zafer Çakıroğlu, Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti Eski Başkanı Barbaros Tantan ve Kocaeli Tv 41 Genel Koordinatörü Salih Aksu katıldı. Panelin ilk oturumunda Vali Nimetoğlu yaptığı konuşmasında çoğulcu demokrasinin gereği olarak yönetimlerin medya ile ilişkilerinin çok önemli olduğunu söylerken amaçlarının bürokratik yönetimden demokratik yönetime ulaşmak olduğunu vurguladı. Nimetoğlu 'Toplumsal yaşamda herkes birbirinin emrindedir. Devlet halk içindir, halk yönetici için değil." dedi. Düzce'de radyo yayıncılığı konusuna konuşan Fethi Fethi ise Düzce'de yayıncılık yapmanın çok zor olduğunu söyledi ve televole kültürünün radyo yayıncılığını nasıl yozlaştırdığına değindi. Metin Paksoy günümüzde habercilikte fotoğrafın ön planda olduğunu söylerken, Erol Taylan da habercilikte basın meslek ilkelerinin önemini vurguladı. Panelin ikinci oturumunda Kocaeli Vali Yardımcısı Celalettin Özdal, Türkiye'nin küreselleşme dışında kalamayacağını; bilim, teknoloji ve iletişimde dünyayı yakalamak zorunda olduğumuzu belirtti. Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Volkan Yüksel, yerel medyanın öneminin 99 depremi ile daha çok anlaşıldığını, Kocaeli yerel gazetelerinin tirajlarının toplamının Hürriyet ve Milliyet'in İzmit'teki satışından çok olduğunu ifade etti. Yüksel, 'Yerel medyada da en önemli sorun ayakta kalmaktır. Gazeteciye kızmak kolaycılıktır. Onu anlamak ise sorunu anlamaktır. Basının özgürlüğü varlığını sürdürebilmektir. İletişim mezunu arkadaşlarımız potansiyel bir işsizdir. Gazeteci olayı yaşayandır, Tuzlada varilleri koklayandır' dedi. Panelin sonunda konuşan Türk Basın Birliği Kocaeli Şube Başkanı Zafer Çakıroğlu iletişim fakültesi öğrencilerine gazetecilik mesleğinde başarılı olabilmek için soğukkanlı ve çalışkan olmalarını ve kendilerine bir uzmanlık alanı belirlemelerini öğütledi.
Lütfi Şimşek'in "Bir Şehrin Anatomisi" konulu fotoğraf sergisi, 18 Nisan'da Düzce Valisi İ.Halil Nimetoğlu tarafından Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde açıldı. Düzce Valisi açılış konuşmasında, Lütfi Şimşek için "Tek kişilik ordu" tabirini kullandı. Nimetoğlu ayrıca, açılması planlanan Düzce Üniversitesi için Kocaeli Üniversitesi ile işbirliği içinde olacaklarını ifade etti. Kocaeli Üniversitesi'nin dünyanın önemli üniversitelerinden birisi haline geldiğini belirten Nimetoğlu, tüm fakültelerin deneyimlerinden, bilgi birikimlerinden yararlanmak istediklerini söyledi.
İletişim'de "Yerel Yönetimler ve Medya" paneli
Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Tıp Fakültesi Türk Sanat Müziği (TSM) korosu, hastalara moral konseri verdi. Umuttepe Yerleşkesi Tıp Fakültesi konferans salonunda dün(19 Nisan 2006) gerçekleştirilen konsere, hastanede tedavi gören hastalar büyük ilgi gösterdi. Şef Yüksel Taşören yönetimindeki konser iki bölüm halinde gerçekleştirildi. İlk bölümde koro, sanat müziğinin birbirinden önemli eselerini seslendirirken, hastalardan büyük alkış topladı. İkinci bölümde ise solo şarkılar terennüm edildi. Rast, nihavent, hicaz ve kürdili hicaz makamlarında TSM'nin en güzel eserlerini terennüm eden koronun şarkılarına hastalar da eşlik etti. Konseri izleyenler arasında KOÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Gökalp eşi Prof. Dr. Ayşe Gökalp, öğretim üyeleri ve öğrenciler de vardı.
Hekimlerden hastalarına moral konseri
Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Judo Takımı'ndan Ali Şahin Bilgiç, +100 kiloda Türkiye birincisi oldu. 9-12 Nisan 2006 tarihleri arasında Sinop'ta düzenlenen 'Üniversiteler Arası Judo Şampiyonasına' katılan Kocaeli Üniversitesi takımı, birçok dalda ödüle layık görüldü. Ali Şahin Bilgiç +100 kiloda(ağır sıklet) Türkiye birincisi olurken, Ahmet Özbay 60 kiloda üçüncülüğü elde etti. Üniversitenin kız ve erkek takımları ise 'takım halinde' üçüncülük ipini göğüslediler. Takımın çalıştırıcısı Yard. Doç. Dr. Mustafa Çakır, şampiyonaya katılan judoculardan Ali Şahin Bilgiç'in 17-21 Aralık 2006 tarihlerinde Güney Kore'nin Seul şehrinde yapılacak 'Dünya Üniversiteler Arası Judo Şampiyonasına' katılacağını bildirdi.
Judo takımımızın büyük başarısı
Ahmet Özbay 60 kiloda 3. oldu
Judo Takımı Üniversitemizin gurur kaynağı oldu.
Av Köşkü ve Gar binası Sempozyumun, halkın yabancı olmadığı 'İmece' usulü hayata geçirildiğini anlatan Vali Yardımcısı İdris Kurtkaya ise, kentin kültür çeşitliliği noktasına vurgu yaptı. Kurtkaya, "Yaşadığımız bu kent tam bir kültür çeşitliliğine sahip. Sırf bu açıdan bakıldığında böylesi önemli bir sempozyumun yapılmasının gerekçeleri ortaya çıkıyor. Bu çalışmamız bir başlangıç olsun. Tarihi ve kültürel birikimlerimiz olan yapılar ve eserler, Valiliğimiz öncülüğünde restore ediliyor ve bu kente yeniden kazandırılıyor. Tarihi Av Köşkü ve Gar binası bunlara sadece birer örnek. Biz üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiriyoruz" diye konuştu.
Önemli kültür değerleri Açış konuşmalarının ardından 'Kent ve Kültür' konulu panele geçildi. Panelin başkanlığını KOÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Sezer Şener Komsuoğlu yaptı. Komsuoğlu, Kocaeli'nin tarihsel gelişimi içinde dünya ve Türkiye kültürüne yaptığı katkıları sinevizyon eşliğinde anlattı. Saat Kulesi, Hereke'deki Kaiser Wilhelm Köşkü ve Hereke halılarının önemi üzerinde durdu. Panele konuşmacı olarak katılan, Prof. Dr. Mustafa İsen, Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali ve Yavuz Ulugün ise dil, kültür ve kent bağlamında değerlendirmelerde bulundular.
Roma dönemi konuşuldu Öğleden sonra gerçekleştirilen panele ise Doç. Dr. Ayşe Çalık Ross başkanlık etti ve Sencer Şahin, David Jacobson, Mustafa Adak, Yavuz Ulugün-Muhittin Bakan ve Mark Wilson katıldı. Bu oturumda panelistler 'İzmit'in özellikle Roma dönemindeki yerini ve önemini, varsayılan eserlerinin neler olduğunu anlattılar. Sempozyuma yurt içinden ve yurt dışından toplam 199 akademisyen katılırken, etkinlikler yarın sona erecek.
'I.Uluslar arası Kocaeli ve Çevresi Kültür Sempozyumu' dün başladı. Sempozyumun açış konuşmasını yapan Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yüksel Güney, "Kocaeli bir sanayi şehriydi. Şimdi sıra onu kültür ve turizm kenti haline getirmekte" dedi.
Geniş katılım Kocaeli Üniversitesi, Valilik ve Büyükşehir Belediyesi'nin işbirliğiyle hayata geçirilen ve üç gün sürecek 'I. Uluslar arası Kocaeli ve Çevresi Kültür Sempozyumu', KOÜ Derbent Otel'de dün (20 Nisan 2006) başladı. Açılış törenine Kocaeli Vali Yardımcısı İdris Kurtkaya, Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim Ethem Dikmen, Rektör Prof. Dr. Baki Komsuoğlu, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yusuf Çağlar, beldelerin belediye başkanları, sempozyuma bildiri sunacak yerli ve yabancı bilim adamları, öğretim üyeleri, öğrenciler ve davetli konuklar katıldı.
Tarih ve arkeoloji kenti Fen-Edebiyat Dekanı Prof. Dr. Yüksel Güney, konuşmasına sempozyumun Kocaeli'nin kültür ve turizm kenti olmasına bir vesile olması dileğiyle başladı. Güney, "Bu sempozyum kentimizi önemli bir noktaya taşıyacak. Tarih ve kültür kenti olan Kocaeli'yi aynı zamanda bir turizmi kenti kimliğine taşıyacak. Roma döneminin en önemli yerleşim merkezlerinde biri olan, Bizans ve Osmanlı döneminde de önde gelin şehirler arasında yer olan İzmit ve çevresi, bir tarih merkezidir. Arkeolojik açıdan önemli bir alandır. Sanayisiyle adını duyuran Kocaeli, artık sözünün ettiğimiz yönleriyle de dünyanın ve Türkiye'nin gündemine gelmelidir" dedi. Katkı sunanlara teşekkür eden Güney, sempozyuma halkbilim, Türk dili, arkeoloji, mimari, çevre gibi alanlarda birçok bildirinin sunulacağını söyledi.
'Sanayiye doyduk hedef turizm' Güney'in ardından kürsüye gelen Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, Kocaeli'nin sanayiye doyduğunu artık, kültür ve turizm alanına yönelmesi gerektiğine dikkat çekti. Karaosmanoğlu, "Bu kent sanayiye doydu. Çevresiyle, ulaşımıyla, doğasıyla, yaylasıyla, deniziyle kentimiz turizm merkezi olmaya adaydır. Hatta geç bile kalmıştır. Bizim bundan sonraki çalışmalarımız bu yönde olacaktır" dedi.
'Çevre ve Kültür Sempozyumu' Derbent'te yapılıyor
Kocaeli Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Yönetim Kurulunun 29.12.2005 tarih 17 sayılı ve 3. sıra nolu teklifi ile KOÜ Senatosunun 02.02.2006 tarih 2006/1 sayılı 12. sıranolu onay kararı ile, Sağlık Hizmetleri MYO'da kullanılmakta olan Çok Amaçlı Toplantı Salonun adı, Yüksekokulun kurucu Müdürü merhum "Öğr. Gör. Ertuğrul MORAL Çok Amaçlı Toplantı Salonu" olarak değiştirilmiştir.
2000 tarihinde kurucu Müdür olarak atandığı görevini 01.10.2003 tarihine kadar sürdürmüş olan merhum Öğr. Gör. Ertuğrul MORAL'ı 08.10.2004 tarihinde kaybetmiştik.
Kocaeli Sağlık Hizmetleri MYO'dan vefa örneği
'Duvarımıza resim yapın' Bayındır, "Sayın rektörüm sizden okulum adına iki istekte bulunacağım. Birincisi okulumuzda sizin desteğiniz ile öğrencilerimizin zararlı madde kullanımı ve şiddet gibi risklerden korunmasını öngören bir konferans verilmesi, ikincisi ise yine sizin desteğinizle Güzel Sanatlar Fakültesi'nin öncülüğünde okulumuzun arka bahçe duvarının resimlerle süslenmesi" dedi. Rektör Vekili Kishalı, küçük Emek'e her iki konuda da yardım edecekleri sözünü verdi.
Kishalı'dan hediyeler Kishalı, bu sırada yaptığı açıklamada, "Çocuklar ve gençler bizim geleceğimizdir. Siz gelecekte bu koltukları gerçekten devralacaksınız; bu sembolik devir teslim töreni size ülke ve kurumları yönetmede bir referans olsun" dedi. Koltuk devir teslim seremonisine okul müdür yardımcısı Menderes Bayındır ile sınıf öğretmeni Hüseyin Hanoğlu, öğrenciler; Muhammed Melih Özger, Özge Sarıçiçek ve İbrahim Yıldırım katıldı. Kishalı, öğretmen ve örgencilere günün anısına çeşitli hediyeler vererek ikramda bulundu.
Yeni rektörümüz Emek Bayındır
23 Nisan Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramı nedeniyle, Kocaeli Üniversitesi Rektörlük makamına İzmit Zafer İlköğretim Okulu 4.sınıf öğrencisi Emek Bayındır oturdu. Bayındır, Rektörlük makamına vekâlet eden Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yunus Kishalı'dan koltuğu bir günlüğüne devraldı. Bir günlük küçük rektör Bayındır, Kocaeli Üniversitesi yönetiminden iki istek de bulundu.
"Soykırım dini, sanal bir dindir" Prof. Özdemir, Ermenilerin sanal bir bellek ve buna bağlı olarak 'sanal bir soykırım dini' yarattıklarını savunarak, Türklerden ve dünyadan bu dine biat etmelerini istediklerini söyledi: "Bu sanal dini sorgulamak yasak. Fransa'da yasak, Sabancı ve Bilgi üniversitelerinde yasak, Bu durumu sorgulamak istediğiniz zaman 'inkârcı' kabul ediliyorsunuz. Bizler bilim adamıyız. Bizim işimiz sorgulamaktır. Ben bir Türk üniversitesinden maaş alıyorum. Avrupa Birliği(AB) fonlarından, Soros vakfından, ya da Ermeni diasporasından değil. Sorgulama hakkımı kullanmam için gelir kaynaklarımın nereden olduğu çok önemli. Geçim kaynağınız başka yerlerden ise onların istediği gibi düşünüyorsunuz. Dışarıdan beslenen bazı vakıflar ve bazı aydınlar, Ermeni tezlerinin bilimsel olduğunu savunuyorlar. Türk üniversitelerinden maaş alan bir aydın bu yaklaşımı sorgulamaya başladı mı hemen kendisine 'resmi tarihçi' yaftası yapıştırılıyor. Her ulusun bir tarih tezi vardır. Bunu ortaya atmak, yazmak hiçbir şekilde onur kırıcı değildir. Aksine onur vericidir. Türk tarihi ne benim ne de başka birinin ortaya attığı bir şeydir. Türk tarihi, Afyon Kocatepe'de, Anafartalar'da şehit kanlarıyla yazılmıştır. Bizim o tezi değiştirme yetkimiz yoktur."
"Türk Cumhuriyeti sorgulanıyor" Ermenilerin, 1915 yılındaki olayları da tartışmaktaki asıl amacının Türkiye Cumhuriyeti'nin neden bu topraklarda kurulduğunu sorgulamak olduğunu ileri süren Prof. Özdemir, Lozan'da anlaşmaya varılan konularda yeni tartışmaların ortaya atılmasını ise anlamadığını söyledi. Özdemir, "Türkiye Cumhuriyeti devletinin uluslararası alanda kabul edildiği Lozan Anlaşmasını imzalayan devletlerin bugünkü parlamentoları, günümüzde farklı şeylerin peşindedir. Salt bu konuda değil, diğer alanlar da faaliyet gösteriyorlar" iddiasında bulundu.
Prof. Dr. Hikmet Özdemir: "Soykırım dini, sanal bir dindir"
Kocaeli Üniversitesi öğretim üyesi ve Türk Tarih Kurumu Ermeni Araştırmaları Masası Başkanı Prof. Dr. Hikmet Özdemir, önceki gün (24 Nisan 2006) "1915 Tartışılırken Gözden Kaçırılanlar" konulu bir konferans verdi. 24 Nisan tarihinin Ermeniler tarafından 'sözde soykırım' günü ilan edilmesi nedeniyle gerçekleştirilen konferans, Umuttepe Yerleşkesi Tıp Fakültesi Konferans Salonu'nda yapıldı.
"Ermeniler gerçeklerden kaçıyor" Prof. Dr. Özdemir, Türkiye'nin 1.Dünya Savaşı'na katıldığı yıllardaki özgün koşullarını, o dönemlerde ülkenin etnik yapısını, uluslar arası konjonktürü ve Ermenilerin böylesi olağanüstü şartlarda geliştirdiği olayları, ardından gelişen zorunlu göç(tehcir) ve gerçekleşen ölümlerin nedenleri üzerinde önemli saptamalarda bulundu. Konuşmasına, tarafların olayları irdelerken kullandıkları yöntemleri ve delileri anlatarak başlayan Özdemir, "Ortadaki sorun şudur. Ermeniler 1915 olaylarına 'soykırım' diyorlar; Türk tarafı ise 'hayır değil' diyor ve ekliyor; 'bu durum savaş altında bir kriz yönetimdir.' Ermeniler hiçbir bilimsel gerçekliğe dayanmadan ileri sürdükleri bu 'soykırım' yalanını asla tartışmak istemiyor. Türk tarafı ise her türlü tartışmaya açık olduğunu söylüyor. Yine Türk tarafı diyor ki; 'iki taraf arasında bir komisyon kurulsun ve herkes elindeki belgeleri ortaya koysun. Başbakanımız daha da
ileri giderek 'böyle bir komisyonun araştırmaları sonucunda çıkacak olan bilgiye herkes katlansın' diyor. Ermeniler bunların hiçbirine yaklaşmıyor. Israrla 'biz konuşmayız, siz soykırımı kabul edin' diyorlar" şeklinde başladı. Bu durumun söz konusu sorunu çözmede önemli bir engel yarattığını anlatan Özdemir, Türkiye'de 'sözde soykırıma' destek veren 'Ermeni Muhipleri Cemiyeti' konumunda aydın ve kesimlerin olduğunu iddia etti.
Türk-Ermeni İhtilafı Dört yıl önce Türk Tarih Kurumu Ermeni Araştırmaları Masası Başkanlığına getirildiğini hatırlatan Özdemir, bu süre içinde başta İngiliz arşivleri olmak üzere, Cenevre'de Birleşmiş Milletler(BM) arşivinde önemli bilgi ve bulgulara ulaştığını anlattı. Özdemir, "Bu görev için Ankara'ya gittiğimde her şeye sıfırdan başlayan bir doktora öğrencisi gibiydim. Bu konuda yazılışmış, ortaya atılmış hemen hertürlü belge, bulgu, kitap ne varsa araştırdım. Sonuçta, Türk-Ermeni ihtilafı olduğunu gördüm. Daha da önemli bir sonuca ulaştım. Bu ihtilafı 1915 olaylarına hapsedersek, hiçbir noktaya varamayacağımızı anladım. O nedenle bu ihtilafın üstesinden gelmek için üç ayrı evrenin varlığını ortaya koymak gerektiğini düşündüm. İlki
Birinci Dünya Savaşı ve seferberlik ilanı, ikincisi; savaş koşulları, üçüncüsü ise Mondros Mütarekesi. Bu üç evrede yaşanan süreci doğru irdelemek sorunu tüm çıplaklığıyla ortaya koydu" dedi.
Mustafa Kemal ve Ermeniler Prof. Özdemir, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran kadroların ve önderi Mustafa Kemal'in Ulusal Kurtuluş Savaşı verirken, gayrı müslimlere bir çağrıda bulunmadığını ifade etti. Özdemir, "Mustafa Kemal Amasya Genelgesinde Ulusal Kurtuluş Savaşı verecek olan kesimlere çağrıda bulunurken, Ermenileri ve Rumları buna dâhil etmemiştir. Sadece ve sadece Anadolu coğrafyasında yaşayan Müslüman unsurlara çağrıda bulunmuştur. Erzurum ve Sivas kongrelerine katılan hiçbir gayri müslüm yoktur. Çünkü o dönemlerde Türkiye'deki gayri müslümlerin çok azı dışında büyük bir çoğunluğu işgalci güçlerle işbirliği içindedir" şeklinde konuştu.
"Soykırım yoksa Ermeniler nerede?" Bazı çevrelerin 'soykırım yoksa o dönem birçok şehirde yaşayan Ermeniler şimdi nerede?' şeklindeki sorularının ise basit bir yanıtı olduğunu savunan Özdemir, sözlerini şöyle sürdürdü: "Şöyle sorular geliyor mesela; 'o dönemler İstanbul'da 120 bin Ermeni yaşıyordu, şimdi neden 50 bin Ermeni var, diğerlerine ne oldu?' tüm bunların yanıtları Lozan'da verilmiştir. Verilmemiş olsaydı, Türkiye Cumhuriyeti kurulamazdı. Bu tür soruları hasta düşünceli insanlar soruyor. O insanlar şu soruyu sormuyorlar ama: Selanik'te, Üsküp'te, Erivan'da şu kadar Türk vardı bunlar nereye gitti diye. Örneğin 1910 yılında Erivan'da yaşayan nüfusun yüzde 67'si Türk'tü ve birçok camileri vardı. Bunlar nereye gitti. Bunların cevabı ise açıktır: Mübadele."
"Savaş koşullarında kriz yönetimi" 'Tehciri' savaş koşullarında kriz yönetimi olarak adlandıran Özdemir, döneme damgasını vuran Ermeni çetelerinin eylemleri hakkında da bilgi verdi. Özdemir, "Ermeniler savaş başladığında nasıl bir iç tehdit oluşturuyordu? Bunun yanıtı verilmeden tehcir konusu anlaşılamaz. Örneğin, Meclisi Mebusan'da Erzurum mebusu olarak görev yapan Karakin Pastırmacıyan Ermeni gençleri Kafkasya'da eğiterek gönüllü birlikler oluşturuyordu. Bu çeteler sivil halka saldırıyordu. Köylerde katliam yapıyorlardı" dedi. Hükümetin tehcir kararı aldıktan sonra, göç eden Ermeni kafilelere yönelik yapılan saldırılara da değinen Özdemir, bizzat Talat, Cemal ve Enver paşaların bu eylemleri en ağır şekilde cezalandırdığını belirtti. Bu eylemlere karışmış Türk askeri ve idari
yönetiminde 67 kişinin idam edildiğini söyleyen Özdemir, söz konusu yıllarda sadece Ermenilerin değil, Rumların ve Suriye'deki Arapların da zorunlu göçe tabi tutulduğunu anlattı.
"Ermeniler hiçbir ilde çoğunluk değildi" Prof. Özdemir, o dönemler Ermenilerin en yoğun yaşadığı Muş da bile nüfusun yüzde 37'sini oluşturduğunu, diğer 6 ilde ise bu oranın çok daha düşük olduğuna dikkat çekti. Özdemir, "İngiliz arşivlerinden derlediğim önemli bilgiler var bu konuda. Ermeniler o zamanlar 'vilayeti sitte' denilen 6 ilde yaşıyordu. En fazla bulundukları yer Muş'ta nüfusun yüzde 37'sini oluşturuyorlardı. Bu oran diğer illerde yüzde 15 ile 20 arasındaydı. Zorunlu göç Suriye'ye gerçekleşiyor. Göç kararı alınmadan önce Ermeniler Muş, Bitlis, Tokat, Suşehri ve Samsun'da çatışmaya giriyorlar. Şubat 1915'e kadar Kars ve Ardahan'da 30 bin Türkü katlediyorlar. Ardından Maraş'ın Zeytun bölgesinde çatışmalar çıkıyor. Tehcir kararından önce de sonra da devam ediyor bu katliamlar. Ardından Van'da büyük bir katliam yapıyorlar. Bu katliam Ermeni kaynaklarında Dilman Muharebesi olarak geçiyor. Bu savaşta 25 Ermeni ölürken, 45'i yaralanıyor, Türklerden ise 700 şehit var. Ayrıca bu rakam Ermeni kaynaklarında 5 bin Türk olarak geçiyor. Ben bu rakamı abartılı bulduğum için en alt rakamı almayı uygun gördüm. Dilman'dan sonra Van şehri yakılıyor. O dönemler Van'da Ermeniler bir askeri yönetim kuruyorlar ve başlarında da Aram Manukyan adında biri var. Tüm bunlara rağmen hükümeti, hala tehcir kararı almış değildir" şeklinde konuştu.
"Tehcir siyasi bir karar değildir" Tehcirin siyasi bir karar olmadığını savunan Prof. Özdemir, olayın savaş koşullarının ürünü olduğunu söyledi. Özdemir, "Tehcir hiçbir şekilde siyasi bir karar değildir, savaş koşullarının ürünüdür. Kaldı ki 1913'deki seçimlerde Ermeni Taşnak Partisi ile İttihat ve Terakki Partisi ittifak yapmıştır. Dışişleri Bakanı, Sayıştay Başkanı ve Nüfus idaresinin başındaki kişiler Ermenilerdir. Tehcir önceden planlanmış bir şey değildir" dedi. Ermenilerle tehcirden önce irili ufaklı 35 çatışmanın içerisine girildiğini ifade eden Özdemir, etnik yapı gereği güvenliği tehdit eder duruma geldiklerinin saptanması sonrası böyle bir kararın alındığını vurguladı.
"İki taraf da salgında çok kurban verdi" Prof. Özdemir, söz konusu yıllar içinde ülkede büyük salgınlar yaşadığını kaydederek, 1. Dünya Savaşı yıllarında resmi verilere göre 440 bin askerin salgın hastalıktan hayatını kaybettiğini söyledi. Özdemir, "Sadece 3. Ordu'dan 120 asker salgın hastalık yüzünden hayatını kaybetti. Türk hekimleri bu hastalıkları tedavi edebilmek için kendilerini de denek olarak kullandı. Bu sırada sivil vatandaşlar da salgın hastalıklardan hayatını kaybetti. Bunların arasında Ermeniler de vardı. Ermeni akademisyenler, Türk askeri hekimlerini, Ermenileri aşılarda denek olarak kullandığı yönünde eleştirilerde bulunuyor. Bu aşıları Türk hekimleri kendi üzerlerinde denemişlerdir. İki subay da bu denemeler sırasında hayatını kaybetmiştir" dedi.
"Çalışmalara hız vermeliyiz" Türkiye'yi yönetenlerin çok dikkatli olması gerektiğini belirten Özdemir, Ermenilerin bir takım yeni stratejiler geliştirdiğini dikkat çekerek şunları söyledi: "Bugün Türkiye'yi yönetenler hemen her şeyi planlamak zorundadır. Ermenilerin bu konudaki yeni stratejileriyle ilgili Kevok Bardakçıyan adındaki bir kişinin 'Anadolu'da yaşayan
Ermeniler Türk ders kitaplarına örf ve adetleriyle girmelidir' diyerek kendilerine uyan Türk bilim adamlarıyla çalışmak istediklerini belirtiyor. Bu amaçlarından ilkini İstanbul'da gerçekleştirdiler, şimdi ülkenin diğer alanlarına yaymak istiyorlar. Özür dilemeyi kabul etmiyorlar. Türk bilim adamlarına yönelik dertleri var." Bilim adamlarının fazla konuşmaması gerektiğini de belirten, Özdemir, "Bunun yerine daha fazla araştırma yapmalıyız" diyerek sözlerini tamamlamadı. Konferansı izleyenler arasında Vali Yardımcısı Celalettin Özdal, Rektör Prof. Dr. Baki Komsuoğlu, Rektör Yardımcısı, Prof. Dr. Yusuf Çağlar, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yüksel Güney, İİBF Dekanı Prof. Dr. Hasret Çomak, Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Oğuz Özbay ve Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu da vardı.
Gölcük MYO'nun resmi açılışı yapıldı
Kocaeli Üniversitesi Gölcük Meslek Yüksekokulu'nun resmi açılış töreni dün (26 Nisan 2006) gerçekleştirildi. Açılışta konuşan Rektör Komsuoğlu, dünyanın bilgi çağını yakaladığını belirterek, üniversitelerin de buna ayak uydurması gerektiğini söyledi.
Geniş katılım Deprem sonrası Yeniköy'e taşınan Gölcük Meslek Yüksekokulu, bu yıl eğitim-öğretime start verdiği yeni binasına taşındı ve resmi açılış dün gerçekleştirildi. Açılış törenine, AKP Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan, Rektör Prof. Dr. Baki Komsuoğlu, Vali Yardımcısı Ruhi Paker, Gölcük Belediye Başkanı Mehmet Ellibeş, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yusuf Çağlar, Kocaeli MYO Müdürü Prof. Dr. Şahin Bostancı, Sivil Havacılık YO Müdürü Yrd. Doç. Dr. Erhan Bütün, Gölcük MYO Müdürü Yrd. Doç. Dr. Fahrettin Öveç, öğretim elemanları ve öğrenciler katıldı.
'KOÜ damgası vurulacak' Açış konuşmasını yapan Okul Müdürü Öveç, okul binasının kendilerine verilmesine katkı sağlayan herkese teşekkür etti. Eğitim ve öğretim anlamında Gölcük'e KOÜ damgası vuracaklarını belirten Öveç, her şeyden önce okulda çağdaş, laik ve demokrat gençlerin yetişmesini önem vereceklerini bildirdi. Ardından kürsüye gelen Gölcük Belediye Başkanı Mehmet Ellibeş, 1999 yılında yaşanan büyük deprem felaketinin kente büyük bir yıkım getirdiğini hatırlattı. Ellibeş, kent insanının bu durumun üstesinden kısa zamanda gelerek, başta eğitim olmak üzere diğer konularda da önemli atılımlar gerçekleştirdiğini söyledi. Okulun Gölcük'e büyük katkı sunacağını söyleyen Ellibeş, üniversitenin diğer bölümlerini de ilçeye çekmek istediklerini söyledi.
Komsuoğlu: Hedefimiz büyük Rektör Komsuoğlu ise yaptığı konuşmada, üniversitelerin bilgi üreten kurumlar olduğuna vurgu yapıt. Komsuoğlu, "Çağdaş cumhuriyet üniversitelerinden biri olan Kocaeli Üniversitesi, ülkemize ve kentimize katkıda bulunmak için büyük çaba gösteriyor. Dünya bilgi çağını yaşıyor. Bilginin büyük bir bölümü üniversitelerde üretiliyor. KOÜ olarak bizler, 2005 yılında dünyadaki 30 bin üniversite arasında 2 bin 560'ıncı sıradaydık. 2008 hedefimiz ise ilk bin 500" dedi. Gölcük'ün 60 bin nüfuslu aydınlık bir kent olduğunu anlatan Komsuoğlu, donanmasıyla önemli bir merkez olan kentin üniversite ile de anılması gerektiğini söyledi. Daha sonra okulun resmi açılışı gerçekleştirildi ve hep birlikte kurdele kesimine geçildi. Ardından modern bir şekilde düzenlenmiş laboratuvar ve derslikler gezildi.
Rektör Komsuoğlu
Başkan Ellibeş
Müdür Öveç
"II. Ulusal Halkla İlişkiler Sempozyumu" başladı
Haber - Foto: Nazlı Özen KOCAELİ (KOÜHA) - Halkla ilişkiler alanındaki yeni yönelimlerin, sorunların ve çözüm önerilerinin tartışıldığı "II. Ulusal Halkla İlişkiler Sempozyumu", Kocaeli Üniversitesi Umuttepe Yerleşkesi Tıp Fakültesi Konferans Salonu'nda başladı. Açılış konuşmasını Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hülya Yengin'in yaptığı sempozyumun, "Halkla İlişkiler Mesleğinin Kimliği" üst başlığını taşıyan ilk oturumuna; Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Uzm. Dr. Aydan Özsoy, Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğr. Gör. Tümay Ciğerdelen, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Arş. Gör. Melike Aktaş, Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Arş. Gör. Banu İçağasıoğlu, Arş. Gör. Özge Uluğ, İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi yüksek lisans öğrencisi Selin Metin konuşmacı olarak katıldı.
"Genel bir sonuç çıkarmaya çalışacağız" Oturum Başkanı Prof. Dr. Hülya Yengin, halkla ilişkilerin planlı ve sürekli bir çalışma olduğunu belirterek, "Hem iletişim hem de halkla ilişkiler çalışmalarında karşıt yaklaşımlar bulunuyor. Halkla ilişkiler eleştirisi oldukça gündemde olan bir konu. İki gün sürecek sempozyumumuzda yapılan çalışmaları dinleyerek, genel anlamda bir sonuç çıkarmaya çalışacağız" dedi. Yengin'in ardından konuşan Uzm. Dr. Aydan Özsoy, "Yağmur Zamanı" ve "Ihlamurlar Altında" dizi - metinlerinde halkla ilişkilerin nesnesi olarak kadını ele aldığı sunumunda; televizyon çalışmalarının özellikle 1980'lerde ciddi bir paradigma haline geldiğini kaydetti. Sözkonusu çalışmaların 1991 yılından sonra gelişme gösterdiğini ve ciddi bir büyüklüğe ulaştığını vurgulayan Özsoy, araştırdığı dizilerdeki öykünün temel kriterlerine odaklandığını, metinlerde daha çok muhalif söylemlerle egemen söylemlerin bulunduğunu dile getirdi. Özsoy, "Halkla ilişkiler daha çok organizasyon ve eğlence amaçlı temsil ediliyor, kadınsı bir alanda vurgulanıyor" dedi.
Halkla ilişkiler uzmanlarının profili Öğr. Gör. Tümay Ciğerdelen ise, Kocaeli bölgesindeki halkla ilişkiler uzmanlarının profiline yönelik olarak yaptığı araştırmayı anlattı. Ciğerdelen, "Kocaeli'de halkla ilişkiler uzmanlarının profili ne durumda diye düşünerek bu araştırmayı yaptım ve çalışma sırasında gördüm ki işletmelerin büyük çoğunda halkla ilişkiler birimi kurulmamış veya gerek duyulmamış. Birçoğunun reklamını duymamamızın sebebi de bundan kaynaklanıyor" diye konuştu. Arş. Gör. B. Pınar Özdemir'le yaptığı ortak çalışmayı sunan Arş Gör. Melike Aktaş, "Disiplinlerarası Bir Alan Olarak Halkla İlişkiler: Türkiye'deki Akademik Çalışmalar Üzerine Niteliksel Bir İnceleme" konusunu anlattı. Halkla ilişkilerin disiplinlerarası bir alan olduğunu ifade etmeye çalıştıklarını belirten Aktaş, "Çalışmadan çıkardığımız sonuç, halkla ilişkiler çalışmalarının sadece iletişim alanıyla sınırlandırılmış olmasıdır. Türkiye'de disiplinlerarası halkla ilişkiler yok. Sosyal bilimler alanındaki gelişmelerden etkilenilmediğini gördük" dedi. Arş. Gör. Banu İçağasıoğlu da Arş. Gör. Özge Uluğ'la birlikte yaptıkları "Halkla İlişkiler John Malkovich Olmaktan Kurtulabilir mi?" adlı çalışmalarında, filmi ele aldıklarını ve filmdeki karakterlerle halkla ilişkileri bağdaştırdıklarını söyledi. İçağasıoğlu, "Filmdeki karakterler, halkla ilişkiler bağlamında incelendiğinde insanın kendine yabancılaşması görülür. Günümüzdeki halkla ilişkiler de hedef kitleleri belirli bir inanca yönlendirmeyi amaçlar. Halkla ilişkiler kamu yararının üzerinde odaklanmalıdır" ifadesini kullandı. Oturumun son konuşmacısı olan İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi yüksek lisans öğrencisi Selin Metin, öğrenci Damla Yıldırım'la birlikte yaptıkları anket çalışmasını katılımcılarla paylaştı. "Halkla İlişkiler ve Cinsiyet' adlı çalışmalarını İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinde uyguladıklarını belirten Metin, amaçlarının öğrencilerin mesleki algılarını ölçmek ve halkla ilişkilerde cinsiyet farkının yerini kavramak olduğunu söyledi. Metin, "Araştırmamızda, aynı işi yapmalarına rağmen, bayanların erkek çalışanlara oranla daha düşük ücret aldıklarını gördük. Cinsiyet algısının farklı oluşu, bu konudaki çalışmaların yetersizliğini gözler önüne sürüyor" diyerek sözlerini tamamladı.