Ülkemizdeki basının batıya göre daha genç olduğunu, bu sebeple de batı kadar henüz gelişemediğini, yerel basının da ciddi sorunları olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Alver, "'En önemli sorunlarından bir tanesi ekonomik dar boğazda olmaları. Gerek teknolojik donanımları gerekse personel sıkıntıları açısından da sorun yaşıyorlar. Tabi bu sıkıntılar da yerel basının okunma oranının artmasına engel oluyor" şeklinde konuştu. İletişim Fakültesi olarak yerel basına yönelik yaptıkları çalışmaları da paylaşan Prof. Dr. Alver, "İletişim Fakültesi olarak yerel basına yönelik zaman zaman sertifika programları düzenledik. Mezunlarımızın orada çalışması için çaba gösteriyoruz. Bir grup öğrencimize yüksek lisans olanağı tanıdık. Yerel basınla ilişkilerimizi iyileştirmek, bu süreçte de onların personel eğitimine katkıda bulunmayı amaçlıyoruz. Yerel basın bölge halkı için olduğu kadar üniversitemiz ve İletişim Fakültesi için de çok önemli" dedi.
Avrupa'da ilk gazetenin 1605 yılında yayınlandığını belirten Prof. Dr. Füsun Alver, "O dönemki gazeteler, günümüz gazetelerinden çok farklıydı. Genelde tek sayfa olarak çıkar, fotoğraf makinesi olmadığı için iyi çizenlerin olayları resmettiği ve yüzeysel konulara yer verilirdi. 1800'lü yılların sonlarında baskı tekniğinin değişmesi, gazeteciliğin gelişmesine de etki etmiştir. Ülkemizde ise matbaanın geç gelmesi, gazeteciliğin de geç gelişmesinde bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizdeki ilk gazete bilindiği gibi 1831'de yayımlanmaya başlanan günümüzde Resmi Gazete olarak adlandırılan Takvim-i Vekayi'dir" şeklinde konuştu. Televizyon yayıncılığının geçmişine değinen Prof. Dr. Pekman ise, "Bilinenin aksine ülkemizde televizyon yayıncılığı ilk olarak 1952 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nin yayınlarıyla birlikte başlamıştır" dedi. Daha sonra TRT'nin kurulduğunu, uzun yıllar tek kanal olarak yer aldığını. 90'lı yıllardan itibaren de özel kanalların kurulmaya başlandığını aktardı. Görsel basının günümüzde müthiş bir zenginlik yaşadığını belirten Prof. Dr. Pekman, "Ancak bu niceliksel çeşitliliğin, niteliksel olarak çeşitlenmediğini görüyoruz. Bunun sebebi ise, TV yayıncılığının çok ticarileşmesi. Temel görevlerinden biri olan kamu yararı günümüzde ikinci planda kalmış durumda. TV, radyo ve basın kuruluşları öncelikle kar amacı güden, birbiriyle rekabet eden kuruluşlar haline geldi. En büyük kaygıları reyting oldu" dedi.
Günümüz internet ve sosyal medyanın gazeteciliği nasıl etkilediğine dair açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Alver, "90'lı yıllardan itibaren internet güçlenmeye, 90'lı yılların ikinci yarısından itibaren ise gazeteler de interneti daha etkin kullanmaya başladı. Tabiki internet, gazetelerin topluma erişme imkanı ve hızını da geliştirdi. Teknolojinin gelişmesi aslında erişim alanını ve kitlelerin bilgilenmesini, kültürünü arttırdı. 2000'lerin ortalarında sosyal medyanın ortaya çıkmasıyla, kitle iletişimde farklı bir boyut oluşturdu. Kişisel iletişim, kitleselleşmeye başladı. Toplum kendisi de enformasyon üretip, kendi bloglarında veya başka paylaşım sitelerinde paylaşmaya başladı ve bu da enformasyonun kaynağı ve güvenilirliği gibi bir takım sorunların oluşmasına neden oldu" ifadesinde bulundu. Prof. Dr. Füsun Alver sözlerini, "Gazetecilik tipografi kültür de var olmaya başladı ve günümüzde hala var, gelecekte ise belki biçim değiştirecek, teknoloji değişecek ama gazetecilik devam edecek. Mesleğin boyutları değişebilir, gelişebilir ama sonuçta gazeteciliğin bir profesyonel meslek alanı olarak devam edeceğini düşünüyorum. Herkesin gazeteci olması mümkün değil" dedi.
Prof. Dr. Alver son olarak, medyanın enformasyonu üretmesi, topluma iletmesi, farklı toplumsal kesimlerin sesine yer vermesi açısından anlamlı bir alan olduğunu, bu sebeple bu alanda çalışanların basın meslek ilkelerine göre çalışmaları gerektiğini, sansasyonel gazetecilikten ziyade problemleri iyi tanımlayan, iyi çözüm önerileri getiren kişiler olmaları gerektiğini sözlerine ekledi. Prof. Dr. Pekman ise, basın özgürlüğünün önemli bir kavram olduğunu, basın bayramının da sadece basın mensuplarını değil, tüm bireyleri ilgilendirdiğini bu sebeple de bugünün önemli bir kutlama günü olduğunun hatırlanması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Alver ve Prof. Dr. Pekman Basın Günü'nün kutlu olmasını dileyerek sözlerini sonlandırdılar.
Türk Basınında Sansürün Kaldırılması ve Basın Bayramı
Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Füsun Alver ve İletişim Fakültesi Reklamcılık Bölümü Başkanı Prof. Dr. Cem Pekman, 24 Temmuz "Türk Basınında Sansürün Kaldırılması ve Basın Bayramı" ile ilgili açıklamalarda bulundular.
Basın Bayramı'nın tarihçesi ile ilgili bilgiler vererek sözlerine başlayan İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Füsun Alver, "1946 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti gazetecilere bir günün armağan edilmesi gerektiği üzerine bir düşünce geliştiriyor. Çeşitli görüşlerin sonucunda, II. Meşrutiyetin ilan tarihinde mutabık kalıyorşar. Çünkü II. Meşrutiyetin edilmesinin ertesi günü gazeteciler ilk defa gazetelerini sansür memurlarına göstermediler. Bu sebeple bugünün, yani 24 Temmuz'un 'Basın Bayramı' olarak kutlanmasının daha doğru olacağına karar veriyorlar" dedi.
Özellikle gazetelerin okunma oranları açısından ülkemizin, Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında istenilen düzeyde olmadığını ancak özellikle yerel basının o kent için öneminin büyük olduğunu belirten Prof. Dr. Alver, "Köylüden memura, esnaftan işçiye kadar farklı kesimlerin yerel medyada sesini duyurabilmesi çok önemli. Çünkü ulusal çapta yayın yapan medyaya göre yerel alanda toplumun farklı kesimlerinin temsil edilmesi daha kolay" dedi. Ulusal basının her konuya değinemediğini, bu sebeple de yayın çeşitliliği konusunda zayıf kaldığını aktaran Prof. Dr. Pekman ise, "Yerel yayıncılığın burada önemi ortaya çıkıyor. Yerel yayıncılık yerel hassasiyetlere, yerel sorunlara, izleyicilerin istek ve kaygılarına uygun bir yayıncılık ortaya koymak zorunda. Buna mecbur çünkü izleyicisi de, reklam vereni de yerel insan. O bölgeyi ilgilendiren yayıncılığın yerel basın tarafından yapılması çok önemli bir ihtiyacı karşılayan ve aynı zamanda yayın çeşitliliğini de doğuran bir durum" dedi.