Mültecilerin sahip olduğu haklarına dikkat çekmek, ülkelere bu kapsamdaki yükümlülüklerini hatırlatmak, sorunlarının çözümü noktasında katkı sağlamak, çeşitli etkinliklerle farkındalık oluşturmak amacıyla Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından her yıl 20 Haziran gününün Mülteciler Günü olarak kutlanmasına karar verilmiştir. Bu kapsamda Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı Prof. Dr. Esin Karacan ile bir araya gelerek konuya ilişkin bir röportaj gerçekleştirdik.
Mülteci, sığınmacı, göçmen kavramlarından ve bu kavramlar arasındaki farklardan bahsederek röportajımıza başladığımız Prof. Dr. Karacan:
"Mülteci diye tanımlanan kişi; ülkesinde ırk, din, sosyal konum, siyasal düşünce ya da ulusal kimliği nedeniyle kendisini baskı altında hissederek kendi devletine olan güvenini kaybeden, kendi devletinin ona tarafsız davranmayacağını düşüncesi ile ülkesini terk edip, başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke tarafından 'kabul' edilen, uluslararası anlaşmalarla özel statü ve hukuki koruma sağlanan kişilerdir. Mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişiler ise "sığınmacı" olarak nitelendirilmektedir. Bir başka kavram olan "göçmen" kavramı ise, mülteci tanımında bulunan nedenlerin dışında, çoğu zaman ekonomik gerekçelerle, ülkesini gönüllü olarak terk ederek başka bir ülkeye, o ülke yetkililerinin bilgi ve izni ile yerleşen kişileri kapsamaktadır." şeklinde konuştu.
Dünya Mülteciler Günü: Aynı Çatı Altında, Farklı Kimlikler
21 Haziran 2021
Prof. Dr. Esin Karacan ülkemizde mültecilere yönelik hukuki düzenlemelerden bahsederek:
"Türkiye'de İltica Hukuku alanında ilk yasal düzenleme olarak 4 Nisan 2013 tarihinde kabul edilen 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunundan bahsedebiliriz. Bu kanunun amacı yabancıların Türkiye'ye girişleri, Türkiye'de kalışları ve Türkiye'den çıkışları ile Türkiye'den korunma talep eden yabancılara sağlanacak koruma olarak belirlenmiştir. Bu kanun kapsamında da "Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar" ölçüt alınmaktadır ve bu bağlamda coğrafi kısıtlama hala devam etmektedir. Bu Kanun ile İçişleri Bakanlığına bağlı "Göç İdaresi Genel Müdürlüğü" kurulmuştur.
YUKK "ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak" kişilere "ikincil koruma" verileceğini hükme bağlamaktadır. Ancak bu statünün tanınması için statü belirleme işlemlerinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Çok sayıda, aniden ve kitlesel olarak Türkiye'ye Suriyelilerin girişi gerçekleştiği için statü belirleme sürecinin işletilemeyeceği pratik bir sorun olarak ortadadır. Tüm bu kavramsal tartışmalar devam ederken, yayımlanan "Geçici Koruma Yönetmeliği" tartışmaları nihayete erdirmiş bulunmaktadır. Bu Yönetmelik'in 1. maddesinde amacının ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma amacıyla kitlesel olarak Türkiye sınırlarına gelen veya sınırları geçen yabancılardan 6458 sayılı YUKK 91. madde gereğince uluslararası koruma talebi, bireysel olarak değerlendirmeye alınamayanlara sağlanabilecek geçici koruma işlemlerinin usul ve esasları ile bu kişilerin Türkiye'ye kabulü, Türkiye'de kalışı, hak ve yükümlülükleri, Türkiye'den çıkışında yapılacak işlemleri, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirleri ve ulusal ve uluslararası kuruluşlar arasındaki işbirliği ile ilgili hususların düzenlenmesi olduğunu belirtmiştir." ifadelerinde bulundu.
Türkiye'de mültecilere yönelik sağlanan kamusal hizmetler ve Kocaeli'de mültecilere yönelik hizmet sağlayan kurumlar hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Karacan:
"Türkiye'de başta geçici koruma statüsündeki Suriyeliler olmak üzere mülteciler, her türlü eğitim ve sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanabilmektedir. Bunun yanı sıra Valilik, Kaymakamlıklara bağlı SYDV'ler, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na bağlı sosyo-ekonomik Destek ve Kızılay'ın sosyo-ekonomik desteklerinden faydalanabilmektedirler.
Kocaeli İl Göç İdaresi Müdürlüğü de mültecilere yönelik koruma kararlarını vermekte ve mültecilerin ihtiyaçlarını tespit ederek onları hizmetlere yönlendirmektedir. Böylece Kocaeli İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bağlı olarak eğitim hizmetlerinden, Kocaeli İl Sağlık Müdürlüğü'ne bağlı olarak sağlık hizmetlerinden ve Kocaeli İl Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü, Kocaeli Valiliği ve kaymakamlıklar tarafından yürütülen sosyal yardımlardan yararlanabilmektedirler." şeklinde konuşarak, Kocaeli Üniversitesi'nde de birçok akademisyenin bu alanda çalışmaları bulunduğunu belirtti.
Sosyal hizmet alanının zulümden kaçarak yerinden edilmiş kişilerle ilişkisine bakıldığında bu bireylerin ulusal ve uluslararası mevzuatla birlikte edindikleri haklarının korunması ve geliştirilmesi, mevcut ihtiyaçlarının karşılanması, zorlu göç süreçleri içinde daralabilecek sosyal işlevselliklerinin arttırılarak bağımsızlaşmaları, güçlendirilmeleri ve özgürleşmeleri için işlev gördüğünü ve bu bağlamda kaynak yönetimi, eğitim ve danışmanlık işlevleriyle sosyal hizmet mesleği bu bireyler için en temel gereksinimlerinin sağlanmasına yardımcı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Karacan:
"Sosyal hizmet mesleğinin yürütücüsü olarak sosyal hizmet uzmanları tüm bu süreçlerde birey, grup ve topluluk/toplum düzeyinde çalışmalarla göç eden bu bireylere, ailelere, gruplara ve topluluklara hizmet sunmaktadırlar.
Bu alandaki kırılgan grupların ihtiyaçlarının karşılanması için sosyal hizmet uygulamaları yanında bu alandaki ihtiyaçların tespit edilmesi ve uygulamaların geliştirilmesi için sosyal hizmet araştırması da önemli yer tutar. Bu araştırmalarda araştırmacı-araştırılan arasındaki eşitsiz güç ilişkileri, göçmenlerin hukuki olarak hak talebinde bulunmalarının önündeki yasal engeller, aşırı yoksulluk, göçmenleri kriminalize edici söylemler ve politikleşen araştırmalar etik kaygıların temellerini oluşturmaktadır. Görüşülen kişilerin gönüllü katılımı ve bilgilendirilmiş rızalarının alınması, kişilere ya da topluluğa zarar verilmemesi, gizlilik ve kişisel bilgilerin mahremiyeti ile ortak faydayı gözetme göç araştırmalarının önemli etik konularını oluşturmaktadır." ifadeleriyle mültecilerle yürütülen çalışmalarda dikkat edilmesi gereken etik unsurlar hakkında bilgiler verdi.
Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı Prof. Dr. Esin Karacan entegrasyon, bütünleşme, sosyal uyum, kavramlarını birlikte yaşama açısından göçmenlik üzerinden değerlendirmelerde bulunarak:
"Göç yaşantısında çevresel değişimle beraber farklı kültürel geçmişleriyle karşılaşan kişilerin birlikte yaşamalarının nasıl sağlanacağı konusu üzerinde de birçok çalışma yapılmıştır. Göç süreci sonrasında bireylerin uyum problemleri yaşayabildiği görülmektedir. Literatürde kültürleşme modeline bireylerin uyum süreci 4 biçimde meydana gelebilmektedir. Bu evreler, 'asimilasyon', "ayrılma", 'bütünleşme' ve son olarak da 'ayrışma'dır. Bu yönelimlerden ilki olan asimilasyon, sosyolojik azınlık grubunun kendi kültürünü devam ettirmeyip, ana akım toplumun kültürel özeliklerini benimsemesi ve eritme politikalarının sonucu olarak hâkim toplumun kültürüne tamamen benzeme arzusuna karşılık gelmektedir. İkinci yönelim olan ayrılma ise sosyolojik azınlık topluluğunun yani göçmenlerin kendi kültürel özelliklerini devam ettirip hâkim toplum ile sosyalizasyon sürecine girmekten kaçınmasıdır. Üçüncü yönelim olan bütünleşme de sosyolojik azınlık grubu kendi kültürünü devam ettirirken, bir yandan da hâkim toplumla sosyal etkileşime girmesidir. Bütünleşme yöneliminde sosyolojik azınlık grubunun üyeleri bir yandan kökenlerinden getirdikleri kültürel bütünlüklerini korurken diğer yandan da hâkim toplum ile bütünleşmek ister ve bu nedenle her iki kültüre ait birçok farklılıkları benimsemeye çalışır. Sosyolojik azınlık grubu olarak göçmenlerin son kültürel yönelimi olan ayrışma ise göçmen grubunun üyelerinin kendilerini ne kendi öz kültürel gruplarıyla ne de hâkim toplumla özdeşleştiremedikleri durumlarda ortaya çıkan yönelimidir. Bir topluluğa veya gruba aidiyet duygusu taşımanın önem kazandığı entegrasyon, asimilasyon, marjinalleşme ve ayrışma gibi kavramlar göç olgusunun etkilerini bizlere göstermektedir. Gerek göç eden kişiler gerekse göç alan ülkeler açısından entegrasyon kavramının öne çıkan en önemli boyutu sosyo-kültürel açıdan ortaya çıkmaktadır. Toplumları oluşturan bireylerin kendi kimlikleriyle içinde bulundukları topluma katılma sürecinde ortaya çıkan kavram bütünleşmedir. Göçmenler yaşadıkları topluma ve kültüre kendi kültürlerinden kopmadan uyum sağlama görevini, göç edilen ülkeye ve ülkede yaşayan kişiler ise entegrasyonun sağlıklı gerçekleştirilebilmesi için doğru altyapının sağlanması görevini üstlenmelidir. Aksi halde, çok dilli ve kültürlü bir toplumda yetişen bireyler oluşacak ve içinde yaşadıkları toplumla sosyo-kültürel kopukluk yaşadıkları gözlemlenecektir. Çünkü uyum ile gerçekleşecek sosyal bütünleşme kavramı bir arada düşünülmelidir. Bütünleşme, sadece tek bir grubun sorumluluğunda değildir. Hem göçmenlerin kendisi hem de ev sahibi devlet, kurumlar ve toplumlar bütünleşmeden sorumlu olmaktadır. Bu sayede, bireylerin kendi öz saygılarının gelişimi artacak ve sağlıklı kültürel kimlik entegrasyonu kolaylaşacak, kendine güvenen güçlü topluluklar oluşacak ve bu oluşum toplum tarafından daha çabuk kabul görecektir." cümleleriyle konuşmasını sonlandırdı.